Yoğun, yorgun, soğuk bir günün akşamında bir elimde valizim ve kedimle Pamukova ilçeme dönmek üzere terminal durağında otobüsün gelmesini dört gözle bekledim. Çok şükür beklenen araç geldi. Fakat kapıya kadar dolu olarak geldi.
Benim gibi bekleyen bir kaç kişi ile birlikte balık istifi modunda kutsal otobüse bindik. Tabii, kart bastığım için öncelikli olarak şoförün ters bakışına her zamanki gibi nâil oldum. Bir çoğunun kart basan müşteriye (yolcuya) vebâlı muamelesi yapması kaçınılmaz.
Sağa, sola dönmek imkansız. Tavafta dahi saflar bu kadar sık değildir.
Güzergah üzerindeki duraklardan istif için balıkları, pardon yolcuları almaya devam etti. Oltadaki yem tatlı. Yolcu ücreti. Ekmek parası.
Mecburiyet sebebiyle sazan muamelesi yapılan vatandaş.
Nefes almak imkansız. Astım, panik atak gibi rahatsızlığınız yoksa şanslısınız. Bunaltıcı nefesle de olsa boğulmadan iniş noktasına gelirsiniz.
Şoför, trafik kurallarına fazlasıyla riayet ediyor. Takdir etmemek içten değil. O kadar ki;
“Şoför bey, siz de emniyet kemeri takılı. Bir fren veya kaza durumunda Allah korusun, biz; camdan fırlarız! ”
“Yapacak bir şey yok! ”
Demesiyle, şaşkınlığım beynimin içinde bir kaç tur attı.
Doğru! Öleni gömerler. Bir kaç taziye. Basında haber. Bu kadar.
“İşine gelen biner. İşine gelmeyen binmez. Ben durmak ve yolcuyu almak zorundayım şikayet ediyorlar. Siz de dolu olduğunu göre göre bindiniz. Sizin tercihiniz. Sonraki otobüsü bekleseydiniz… ”
Bir sonraki otobüs özel koltuk rezervasyonlu geleceği için önerisi çok mantıklı. Soğukta, yorgunlukta, akşam saatinde beklemeye değer tabii. Vakit sıkıntısı da yok. Beklenir…
Eğer şikayetler dikkate alınıyorsa bu rezalete neden çözüm bulunmuyor sorusu kaçınılmaz. Salgın sürecinde riayet edilen kurallar aslında her daim olması gerekiyor. O süreçte de ayakta yolcu taşıma yasağına uymadıkları için trafik denetlemeden ceza yediklerine defalarca şahit olmuştum. Peki, şimdi o denetleme neden yok?
Tabii, diğer yolculara karşı pası kendinden uzaklaştırmak adına bu söylemler iyi bir taktikti. Trübünlere oynadı. Mantıklı. Karşılığını ise dakika bir gol bir aldı.
İyi niyetli orta yaşlı bir teyzemiz,
“durmasa ceza yermiş ne yapsın? ”
Evet, ne yapsın?
Önce can sonra canan. Kendi canını kemerini bağlayarak emniyete almış. Mağdur söylemleri adı altında her durakta aracı tıka basa doldurmuş. Üzerine düşeni fazlasıyla yapmış….
Alifuatpaşa durağına geldik.Bir kişi arka kapıdan ancak binebildi. Diğer yolcu binmedi. İstese de binemez kapı zor kapanıyor. Akşam ayazında dört gözle beklediği ve binemediği araca sinirlice bakmaktan başka yapacak bir şeyi yoktu. Mecburen gene bekleyecekti ve yarım saat sonra gelecek olanı beklemek. İnşaallah o da istifli gelmemiştir.
Teşvikiye durağında inen bir erkek yolcu, hızlıca ön kapıya koşarak kartını basmak için zar zor basamağa adım attı. Atmaz olaydı. Mahçup bakışı hâlâ aklımda.
Şoför efendi parmağını sallayarak, çatık kaş ve sert bir üslupla;
” bir daha bu otobüse binme! Seni görmeyeceğim. Ne kartı o? Alifuatpaşa otobüsüne bin! ”
Kendi güzergahında olan bir yolcuya bu tezatlığı söylemek neden? Yolcu ücretini nakit verse ses etmeyecekti. Kabahat yolcunun. Kart bastı ve sarı kartı yedi.
İçimden “lâ havle” çekerek, sustum. Yolculara göz attım. Olan bitenden, üsluptan, kalabalıktan belli ki bir hoşnutsuzluk vardı. Birkaç yolcu ile kendi aramızda konuştuk.
“Söylesen ne olacak? Çözüm yok. Dinleyen yok. Ancak tartışma oluyor. Mecburuz. Başka araç yok.”
……..
Böylece tatsız durumları ve mağduriyetleri detaylıca yazmak sayfalar alır. Şeffaf olarak özetleyerek yazdım.
Defalarca haber yaptık. İlgili kişilere ilettik sonuç maalesef değişmedi. Vatandaşın elinin mahkûm olması bu derebeyi kişilere cesaret veriyor olduğu çok aşina.
Vatandaşın kart basma hakkına sürekli saygısız bir üslupla tavır alınması kabul edilir gibi değil. Her defasında alaycı bir üslupla, “engelli kartı mı o ? ” söylemleri doğru kabul edilemez. Yolcuya bankamatik muamelesi yapmakta neyin nesi? Yüzlerinde âdeta, ATM’den para alamayan vatandaş siniri ifadesi mevcut.
Her hizmetin bir karşılığı var. Elbette amme hizmeti yapılacak değil. Giderler; yakıt, araç, şoför vs… Lâkin bunun ceremesini vatandaştan çıkartmak hakkaniyetli değil. Karta alarjileri olduğu halde öğrenci kartı yoksa yedi yaşındaki çocuktan sivil ücreti 60 tl. alınıyor. Otobüs doluysa çocuğun ücretini ödediği koltuk hakkına göz dikiliyor. “Ayaktaki yolcuya yer verelim. Çocukları kucağınıza alın! ” Bu eylem hak mı? Bu para helal mi?
Bazı şoförler için ön koltuk zimmetli. “Oturmayın!”
Avam bir üslupla, “orası dolu.”
Yakını olan kişi müsait bir yerden binecek.
Velhâsıl kimse oturamaz. Paranı öde ve ilerle! Yorum yaparsan azar yersin. Mülteci kampından hallice…
Bazı kuzey ilçelerin otobüsleri büyük. Bazı ilçelerin seyahat saatleri daha sık. Bu mağduriyette bunlar fena görünmüyor. Hatta imreniyoruz. “Biz de neden yok? “Diye iç geçiriyoruz. Trajikomik vaka.
Ayakta yolcu seyahati ne kadar emniyetli? Şehir içi taşımacılıkta kabul görülen ayakta yolculuk, karayolunda ne kadar doğru? Kaç yanlış bir doğruyu götürür? Bu durum nereye kadar sürer? Her biri belirsiz sorular silsilesi….
Yolcu kapasitesi; öğrenciler, çalışanlar, hastahane randevusu olan hastalar, yaşlılar, yükü olan terminal yolcuları… 50 km. olan uzun bir yolculuk mesafesinde oturması için kim kime yer verecek? Herkes gözünü öğrencilere dikiyor. Erken saatlerde yola çıkan zihinsel yorgunluğu olan çocuklara yazık değil mi?
Öncelikli olarak adâb-ı muaşeret kurallarından yoksun kabadayı tip’lere, müşteri gözüyle baktığınız yolcuya nezaket kâideleriyle davranmayı öğretin. İnsanlar parasıyla rezil oluyor. Böylesine sıkıntılı ve emniyetsiz taşımacılığın sorumluluğunu kim alıyor? “Bu işten para kazanamıyoruz, zarar ediyoruz.” Diyenlerin kendi aileleri lüks ve konforlu özel araçlarıyla yolculuk yapıyorlar. Perhiz ve lahana turşusu misâli. Ne güzel, Allah bereket versin…
Dijital çağın şartlarına uygun ulaşım ve seyahat imkânları gelişmişliğin delilidir.
Aksi halde ilkel şartlarla vatandaşa sunulanlar kabul edilemez. Hijyenik, güvenli, emniyetli, konforlu olmayan, kaba-saygısız üslupla yapılan taşımacılık haksızlıktır….
Büyükşehire bağlı olan ilçelerimize de tıpkı merkezde olduğu gibi ulaşım konforu sağlanması lüks değil vatandaşlık hakkıdır.
Herkes ekmek yesin fakat vatandaşı mağdur etmeden. Menfi çıkarlara yem etmeden. Gelişim ve değişim adına yapılan yatırımların içerisine ulaşımda dâhil edilmelidir.
Şeyh Edebali’nin şiar edinmemiz gereken
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” sözü bu meâlde ne kadar doğru.
Sakarya’da yerel yönetimlerinde çözüm noktasıyla hem vatandaşı, hem ekmek tekneleri olan taşımacı esnafı, ortak payda da buluşturacak, müreffeh, olumlu bir sonuca kavuşturacaklarına inanıyorum.
Filiz TOKLU